AĞAÇ SELÂM ALINCA
Peygamber Efendimiz evinde otururken,
“Hazret-i Ebû Bekir” kapıyı çaldı birden.
İzin alıp girince huzûruna Resûl’ün,
Dedi: (Yâ Resûlallah, çok fazla açım bu gün.)
Sonra “hazret-i Ömer” gelip girdi içeri.
O da Resûlullah’a arz etti aynı şeyi.
Yine geçmemişti ki aradan fazla zaman,
Bu sefer de içeri girdi “hazret-i Osmân“.
O dahî onlar gibi girince içeriye,
Arz etti o Server’e: (Çok açım şimdi) diye.
Nihâyet biraz sonra geldi “hazret-i Alî“.
O da, Resûlullah’a arz etti aynı hâli.
Peygamber Efendimiz, üzüldüler buna pek.
Zîrâ yoktu evinde hiç bir şey yedirecek.
Söyledi üzülerek hakîkati onlara.
Hattâ kendisi dahî, çok aç idi o ara.
Hem mübârek karnında “Üç taş” bağlı dururdu.
“Üç gün yemek yememek” alâmeti idi bu.
“Alî bin Ebî Tâlib” arz etti ki: (Şimdi biz,
Mikdâd ibni Esved’e gidelim isterseniz.
Zîrâ onun bahçede, bir hurma ağacı var.
Gidersek ikrâm eder, olmuştur o hurmalar.)
Peygamber Efendimiz, Onun bu teklîfine,
“Peki” deyip, gittiler hemen Onun evine.
Ev sâhibi görünce, şaşırdı sevincinden.
Zîrâ Resûlullahtı evine teşrîf eden.
Dedi: (Yâ Resûlallah, fedâdır canım sana.
İçeriye buyurun, ne şereftir bu bana.)
Peygamber-i zîşânla, bu ulu misâfirler,
Mikdâd’ın hânesinden içeriye girdiler.
Biraz sonra: (Yâ Mikdâd, hiç hurma var mı?) diye,
Peygamber Efendimiz, sordu bu sahâbîye.
Bu suâl karşısında, üzüldü ev sâhibi.
Ve şöyle arz etti ki: (Ey Allah’ın Habîbi!
Az önce biraz vardı, dağıttık komşulara.
Mâlesef o hurmadan hiç kalmadı şu ara.)
Aliyyül Mürtezâ’ya buyurdu ki o vakit:
(Şu hurma ağacına selâmımı söyle git.)
(Peki yâ Resûlallah!) deyip hazret-i Alî,
Gitti hemen ağacın yanına bizâtihî.
Ve şöyle seslendi ki o hurma ağacına:
(Allahın Resûlü’nün selâmları var sana.)
O esnâda ağaçtan, (Aleyküm selâm!) diye,
Resûl’ün selâmına cevap geldi Alî’ye.
Hattâ aynı zamanda “Hurma” doldu dalları.
Doldurdu bir sepete hemen o hurmaları.
Getirip arz eyledi Server-i enbiyâya.
Ve yediler onlardan hepsi de doya doya.