NE DEDİYSE, AYNEN OLDU
İleride olacak şeyleri, birer birer,
Sevgili eshâbına haber verdi o Server.
“Müseylemet-ül kezzâb” denen kâfir hakkında,
Buyurdu ki: (O kişi, öldürülür yakında.)
Hazret-i Ebû Bekir zamanında, gerçekten,
Öldürüldü bir harpte, fazla zaman geçmeden.
Yine vefât ederken buyurdu ki şöylece:
(Bana, ehl-i beytimden Fâtıma gelir önce.)
Buyurdukları gibi, altı ay sonra bundan,
Fâtıma hazretleri ayrıldı bu dünyâdan.
(Benden sonra hilâfet otuz yıldır) buyurdu.
Nasıl buyurdularsa, gerçekten öyle oldu.
“Veysel Karânî”nin de yerini ve şehrini,
Bildirdi eshâba hem, vücûdunun şeklini.
Mübârek hırkasını çıkarıp üzerinden,
Buyurdu: (Bu hırkamı veriniz ona benden.)
Gidenler, o Resûl’ün bildirdiği mahalde,
Buldular kendisini târif ettiği hâlde.
Ve yine bunlar gibi, o Peygamber-i zîşân,
Mekke’den hicret edip, ayrılacağı zaman,
Mahzûnluk çöküverdi o mübârek gönlüne.
Çevirdi devesini Beytullah’ın yönüne.
Buyurdu ki: (Ey Mekke, ayrılıyorum senden.
Lâkin kavuşacağım sana ben çok geçmeden.)
Buyurdukları gibi, geçmeden fazla sene,
Mekke’yi fethederek, kavuştu beldesine.
Yine kâfirler ile harpteyken müslümânlar,
Esmeye başlayınca şiddetlice bir rüzgâr,
Buyurdu: (Bir münâfık eksildi bu dünyâda.
Bu rüzgâr, bize onu bildiriyor şu anda.)
Nihâyet savaş bitti, Medîne’ye döndüler.
O gün, bir münafığın öldüğünü gördüler.
Bir gün de, kaybolmuştu devesi o Resûl’ün.
Eshâb aradıysa da bulamadılar o gün.
Buyurdu: (Benim devem, şimdi falan yerdedir.
Yuları, bir ağaca dolanmış bir hâldedir.)
Gidip, Resûlullah’ın buyurduğu mahalde,
Buldular o deveyi bildirdikleri hâlde.
Yine “Bedir” harbinden bir gün önce, o Server,
Bâzı eshâbı ile harp yerini gezdiler.
Mübârek parmağıyla bir yeri göstererek,
Buyurdu: (Falan kâfir, tam bu yerde ölecek.)
Sonra, başka bir yeri gösterip az ilerde,
Buyurdu ki: (Falan da, ölecek tam bu yerde.)
Böylece kâfirlerden öleceklerin, tek tek,
Gösterdi yerlerini işâret eyliyerek.
Hakîkaten onların hepsi de, o Resûl’ün,
Gösterdiği yerlerde öldürüldü hep o gün.