Enver abim buyurdular ki;
Mübarekler birgün buyurdular ki; İki mü’min bir araya gelse, hiç konuşmasa, birbirlerinden istifade ederler. Feyz akar. Onu durdurmak mümkün değildir. Bileşik kaplar gibidir. Maşallah, bu kadar mübarek arkadaşlar bir araya gelmiş. Efendim, bugün kabristana gittim. Elhamdülillah, ziyaret ettim, rapor verdim, arkadaşlarımızdan bahsettim, hizmetlerden bahsettim, evden bahsettim, kitap satışlarını anlattım ve geldik. Allah şefaatlerine nail eylesin, Mübarekler ‘kuddise sirruh’ buyurdular ki; Efendim, evliyalar, büyükler, vefatlarından sonra daha çok feyiz verirler. Ama alanlar, hayattakinden daha az alırlar. Onlar çok verirler; fakat alma gücü azalır. Onun için, mevtalardan hiçbir zaman hayattaki gibi istifade edilemez. Sebep? Buyurdular ki; Hayatlarında olduğu gibi, mematlarında da aynı edebi gösteremezler. Halbuki feyz, ancak edep sahibine gelir. Edepsize feyz gelmez. Vefatlarından sonra kabirlerine gidildikleri zaman, aynı edebi gösteremezler. Akılları dağılır, fikirleri dağılır, bir şeyler düşünürler. Hayattayken her şeyi unutup, sırf ona baktıkları, karşısında da edeple oldukları için, çok feyz alırlar. Hatta birgün buyurdular ki; Efendim, cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ konuşurken, sohbet ederken, kuşlar, Eshab-ı kiramın üzerine konarmış, saygılarından. Hatta, işaretle gösterdiler; Eshab-ı kiramın eli böyle kalmışsa, sohbet edilirken aşağıya indirmezlerdi, öyle kalırdı. O kadar saygılı ve edepli idiler. Ben Efendi hazretlerinin heybetinden yüzüne bakamazdım, çok korkardım. Ya cenab-ı Peygamberin heybetini düşünebiliyor musunuz? O Eshab-ı kiram nasıl dayanmış? İşte efendim, o büyükler, cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’, insanlık halleri içerisine girerek, şakalaşarak, latife yaparak, böyle yumuşak şekilde konuşmasalar, anlatmasalar, kimse yanlarında duramaz. Hatta, Efendi hazretlerinin kardeşi Abdülkâdir efendi vardı. Efendi hazretleri buyurmuşlar ki; Kur’an hafızıdır, Kur’an-ı kerimden bir şey soracağınız zaman, Abdülkâdir efendiye sorun. Abdülkâdir efendi bir kere Efendi hazretlerinin yanına gitmemiştir, yanında oturmamıştır. Hep bağçede dolaşırdı. Efendim, neden böyle, dedik. Buyurdu ki; Siz kimin yanına girdiğinizi bilmiyorsunuz. Rahat rahat oturup, konuşun. Siz benim gördüğümü görseniz, burada bile zor durursunuz.
ali zeki osmanağaoğlu