Enver abim buyurdular ki;
İmam-ı Ali Rıza hazretlerine birisi bir mektup yazmış. Efendim, bazı suallerim var, hem sormak, hem de sizden istifade etmek istiyorum, demiş. Mübarek hemen katırını göndermiş. Çünki, cenab-ı Peygamber ‘sallallahü aleyhi ve sellem’ buyuruyor ki; Ey Habibim, eğer birisi sana derse ki, ben dinimden bir şey soracağım, sen ona hizmetçi ol. Dolayısıyla, koskoca imam, katırını göndermiş, kapıda karşılamış. Niye? Dinime ait bir şeyler soracak diye. Çünki cenab-ı Hak, cenab-ı Peygambere, hizmetçi ol, diyor. Hadis-i kudsi. Yemeğini kendi hazırlamış, önüne koymuş. Soru cevap, soru cevap; sonra mübarek, kendi yatağını vermiş. Gel gör, adam, ben ne imişim! Katırını gönderdi, kapıda karşıladı, yemeğini, yatağını verdi. Ben ne imişim derken, imam-ı Ali Rıza hazretleri gelmiş. Sen hiçbir şey değilsin. Bizim bu sana yaptığımız, dinimizin icabıdır, misafirperverliğimizdendir. Yoksa senin bir halt olduğundan değildir, buyurmuş. Dolayısıyla, Allahü teala Kur’an-ı kerimde buyuruyor ki; Allah indinde derecesi, etiketi, makamı en yüksek olan, Allah’tan korkandır. Korkanın alameti, hem namaz kılmaktır hem de Allah’ın kullarına namazı, yani İslamiyeti yaymaktır. Yoksa, dine hizmet etmeyenin akıbeti, mutlaka hezimettir. Çünki, bir farzı yapmamıştır. Bu dinde iki farz, her mü’mine farzdır. Bir, öğren; iki, öğret. Mübarekler buyurdular ki; Eğer bir yerde Allahü tealanın dinine hizmet varsa, o hizmete iştirak etmek, her mü’minin üzerine farzdır. Bu da üç şekilde olur. Ya bedenen, ya mâlen, ya da dua ile. Ya Rabbi, ben bir şey yapamıyorum. Acizim, garibim. Ya Rabbi, şu hizmet edenleri muvaffak et dese, o bile dahil olur.
ali zeki osmanağaoğlu